Bugünkü Suriye'nin güneyi ile Ürdün ve Hicaz'ın kuzeyine denk gelen alanda oturdular. Tevrat'a göre Musa Mısır'dan kaçtığında Midianlılara sığınarak 40 yıl onların arasında yaşadı. Baş rahipleri Yetro'nun kızıyla evlendi.Kuran'a göre Musa 10 yılllık hizmeti karşılığında Şuayb'ın kızıyla evlendi.
Kur'an'da bu kavimlere Şuayb'in peygamber olarak gönderildiği ifade edilmektedir.
MEDYEN HALKI NEREDE , NASIL? :
İbrahim’in (a.s.) oğullarından Medyen Arap yarımadasının kuzey batısında, Hicaz’la Filistin arasında, Kızıldeniz kıyısında bir yere gelip yerleşmiş, bu nedenle buraya onun adına izafeten Medyen ismi verilmişti. Medyen b. İbrahim neslinden gelenler burada süratle çoğaldılar ve Medyen oğulları ismini aldılar.
Medyen, Tebük şehrinden altı fersah uzaklıktaydı ve Tebük’ten daha büyüktü.
Medyen ticaret yolu üzerinde bulunduğundan halkı ticaretle
meşguldü. Buranın ticaret erbabı her türlü hileyi mubah görürler, yanlarında
iki tartı aleti bulundururlar; alırken fazla, fazla alırlar, satarken de eksik
ve hafif tartarlardı. Ayrıca paralarının geçer değerlerini düşürmüşlerdi. Halk
ürettiklerini satamaz, ihtiyaçlarını alamaz, alsalar bile varlarını, yoklarını
harcar duruma düşürülmüştü.
Bir kişi bir malı bedelini verip, aldıktan sonra evine gittiğinde, gizlice takip edilir; satın aldığı mal zorla elinden geri alınır, bir başka kişiye tekrar satılırdı.
Bir kişi bir malı bedelini verip, aldıktan sonra evine gittiğinde, gizlice takip edilir; satın aldığı mal zorla elinden geri alınır, bir başka kişiye tekrar satılırdı.
Şuayp (a.s.) Arapçayı son derece beliğ, fasih ve tatlı
konuşurdu. O Hatib-ül Enbiyaydı. O yüce Allah’ın (c.c.) Âdem,
Şit, İdris, Nuh ve İbrahimaleyhisselamlara indirdiği sahifeleri okur, onlarla
âmel ederdi.
Kendisi orta boylu, buğday benizli, güzel huylu, güzel yüzlü bir Zat idi. Ömrünün sonlarında gözleri görmez olmuştur.
Kendisi orta boylu, buğday benizli, güzel huylu, güzel yüzlü bir Zat idi. Ömrünün sonlarında gözleri görmez olmuştur.
Şuayp (a.s.) kavmine yaptıkları zulüm ve haksızlıkları
ayrıntılarıyla; onları kırıp, incitmeden anlattı. Ticaretlerini namusluca, Allah’ın
(c.c.) insaf hudutları içinde yapmalarını, bunun hem kendileri, hem de halk
için en hayırlı yol olduğunu bildirdi; onlara bunları tavsiye etti. Sözlerinin
sonunda bütün bu güzel hasletleri elde etmenin tek yolunun da Allah’a
(c.c.) iman etmek olduğunu söyledi.(Araf 85-86)
Şuayp (a.s.) sözlerini şöyle bitirdi.
-Ey kavmim! Sizleri az iken çoğaltan, aç iken doyuran, çıplak iken giydiren Rabbime itaat edin. Eğer içinizden bir kısmı getirdiklerime iman etmiş, bir kısmı iman etmemişse Allah (c.c.) aramızda hüküm verinceye kadar sabredin. İman edenleri yollarından döndürmeye çalışmayın. Doğru yolları üzerine onları saptırmak için oturmayın. Eğer bütün bu tavsiye ettiklerimi uymaz, öğrettiklerimi kabul etmezseniz daha önce bu duruma düşen kavimlerin başlarına gelen felâket, belâ ve azaplar sizlerinde üzerlerinize gelecek, bundan hiç kimse kurtulamayacak, hiç kimse bir diğerine yardım edemeyecek, şefaatçi olamayacaktır.
Şuayp’ın (a.s.) söyledikleri Medyen’lilerin hoşlarına gitmedi. Çünkü onlar gayrimeşru kazancı kendilerine meslek edinmişlerdi. Mal ve kazanç hırsı gözlerini kör etmiş, vicdanlarını karartmıştı. Ona şöyle cevap verdiler.
-Ey Şuayp! Atalarımızın âdetlerini ve dinlerini terk etmemizi, malımızdan dilediğimiz gibi tasarruf etmekten vazgeçmemizi, mallarımızın bir kısmını onları kazanırken yanımızda olmayan şu fakir kişilere vermemizi şu kılıp durduğun namazın mı emrediyor? (Hud 87)
Halbuki Sen çok akıllı ve dirâyetli bir kimseydin. Bu konularda bize karşı çıkmaz, engel olmazdın. Yolunu şaşırmış olan biz değil, Sen olmalısın.
Şuayp (a.s.) kavmi içinde akıllı, dirayetli ve çok namaz kılan bir kişi olarak bilinirdi. Bütün bu sözler bir takdirden çok bir alay mahiyetindeydi.
Şuayp (a.s.) kavminin bu sözlerine şöyle cevap verdi.
-Ey kavmim! Söylediklerim açık bir bürhan ve mucizeye dayanmaktadır. Bunlar Benim kendi kendime söylediğim, uydurduğum sözler değildir. Bunlar Rabbimin bana vahyettikleridir. Ben ancak O’nun Bana bildirdiklerini söylerim. Bunu söylemekten de vazgeçmem. Bana yönelik şu sözleriniz bunu söylememe engel değildir.
Rabbim Bana en güzel surette helâlinden rızk vermiştir. Üstelik Bana peygamberlik vererek sizleri irşat ile görevlendirmiştir. Bende sizlere şirkten, insanların hakkını yemekten, fitne ve fesattan nehiy ediyorum.
Sizlere ölçü, tartı aletlerinizi adaletli, doğru ve güzel bir şekilde kullanmanızı ve Allah’a (c.c.) şirk koşmayarak, sadece O’na ibadet etmenizi emrediyorum. Benim görevim gücüm yettiğince Rabbimin emirlerini sizlere iletmektir. Bu ve diğer konulardaki başarılarım ise ancak O’nun izin ve inayetiyledir. Ben sadece O’na sığınır, O’na teslim olur, O’na dönerim.(Hud 88)
Bu tebliğime karşı Bana herhangi bir ücret borçlu değilsiniz. Buna karşılık sizlerden hiç bir şey istemiyorum. Benim ücretim Allah’a (c.c.) aittir.
Fakat korkarım ki Bana olan anlamsız kin ve düşmanlığınız nedeniyle sözlerime gereken değeri vermeyecek, söylediklerime uymayacaksınız. Bana yönelik sözlerinizden bunu anlıyorum.
Ey kavmim! sizlere Nuh (a.s.), Hud (a.s.) ve Salih (a.s.) peygamberleri ve kavimlerini hatırlatırım. Onlarda benim gibi kavimlerine irşat ile görevlendirilmiş birer peygamberdiler. Onlar görevlerini çok iyi yaptıkları halde kavimleri onlara uymadı ve sonunda helak oldular. Lut (a.s.) kavminin başlarına gelen azapların bıraktığı izler, görüp ibretler almak üzere hemen yanı başınızdadır. O azap ve helak yurdu sizlere çok yakındır. Gördüklerinizden, duyduklarınızdan dersler alın. Çokça tövbe ve istiğfarlarda bulunun. Rabbinizden günahlarınızın affını isteyin. Şüphesiz ki Rabbim merhametli ve affedicidir. Af ve mağfiret kapıları ancak tövbe ve istiğfar edenlere açıktır. Sizlerde çok, çok tövbe ve istiğfarda bulunun da O’nun rahmet ve mağfiretine kavuşasınız dedi. (Hud 89-90)
Medyen kavminin Şuayp’a (a.s.) tepkileri ise çok sert oldu.
-Ey Şuayp! Sen bu sözlerinle bizlere fakirliğe, muhtaçlığa ve zayıflığa tavsiye etmektesin. Çalışmadan, bir gayret sarf etmeden kazandırmak akıllı işi midir? Bizler akıllı ve güçlü olduğumuzdan şu fakirlerden üstünüz. Bu yüzden kazandıklarımız bizimdir. Biz mallarımızdan fakirlere vermeyiz ve ölçü aletlerimizi de istediğimiz gibi kullanırız. Söylediğin konularda bizler Sana uyucu değiliz. Sen bizler için kötü bir yoldasın. Şu kötü yolunda da bizlere karşı fazla ileri gitme. Ey Şuayp! Şunu unutma. Eğer kavmimizin içinde üstün ve şerefli kişilerden akrabaların olmasaydı, şüphesiz ki Seni taşlayarak öldürürdük dediler. (Hud 91)
Şuayp (a.s.) sözlerini şöyle bitirdi.
-Ey kavmim! Sizleri az iken çoğaltan, aç iken doyuran, çıplak iken giydiren Rabbime itaat edin. Eğer içinizden bir kısmı getirdiklerime iman etmiş, bir kısmı iman etmemişse Allah (c.c.) aramızda hüküm verinceye kadar sabredin. İman edenleri yollarından döndürmeye çalışmayın. Doğru yolları üzerine onları saptırmak için oturmayın. Eğer bütün bu tavsiye ettiklerimi uymaz, öğrettiklerimi kabul etmezseniz daha önce bu duruma düşen kavimlerin başlarına gelen felâket, belâ ve azaplar sizlerinde üzerlerinize gelecek, bundan hiç kimse kurtulamayacak, hiç kimse bir diğerine yardım edemeyecek, şefaatçi olamayacaktır.
Şuayp’ın (a.s.) söyledikleri Medyen’lilerin hoşlarına gitmedi. Çünkü onlar gayrimeşru kazancı kendilerine meslek edinmişlerdi. Mal ve kazanç hırsı gözlerini kör etmiş, vicdanlarını karartmıştı. Ona şöyle cevap verdiler.
-Ey Şuayp! Atalarımızın âdetlerini ve dinlerini terk etmemizi, malımızdan dilediğimiz gibi tasarruf etmekten vazgeçmemizi, mallarımızın bir kısmını onları kazanırken yanımızda olmayan şu fakir kişilere vermemizi şu kılıp durduğun namazın mı emrediyor? (Hud 87)
Halbuki Sen çok akıllı ve dirâyetli bir kimseydin. Bu konularda bize karşı çıkmaz, engel olmazdın. Yolunu şaşırmış olan biz değil, Sen olmalısın.
Şuayp (a.s.) kavmi içinde akıllı, dirayetli ve çok namaz kılan bir kişi olarak bilinirdi. Bütün bu sözler bir takdirden çok bir alay mahiyetindeydi.
Şuayp (a.s.) kavminin bu sözlerine şöyle cevap verdi.
-Ey kavmim! Söylediklerim açık bir bürhan ve mucizeye dayanmaktadır. Bunlar Benim kendi kendime söylediğim, uydurduğum sözler değildir. Bunlar Rabbimin bana vahyettikleridir. Ben ancak O’nun Bana bildirdiklerini söylerim. Bunu söylemekten de vazgeçmem. Bana yönelik şu sözleriniz bunu söylememe engel değildir.
Rabbim Bana en güzel surette helâlinden rızk vermiştir. Üstelik Bana peygamberlik vererek sizleri irşat ile görevlendirmiştir. Bende sizlere şirkten, insanların hakkını yemekten, fitne ve fesattan nehiy ediyorum.
Sizlere ölçü, tartı aletlerinizi adaletli, doğru ve güzel bir şekilde kullanmanızı ve Allah’a (c.c.) şirk koşmayarak, sadece O’na ibadet etmenizi emrediyorum. Benim görevim gücüm yettiğince Rabbimin emirlerini sizlere iletmektir. Bu ve diğer konulardaki başarılarım ise ancak O’nun izin ve inayetiyledir. Ben sadece O’na sığınır, O’na teslim olur, O’na dönerim.(Hud 88)
Bu tebliğime karşı Bana herhangi bir ücret borçlu değilsiniz. Buna karşılık sizlerden hiç bir şey istemiyorum. Benim ücretim Allah’a (c.c.) aittir.
Fakat korkarım ki Bana olan anlamsız kin ve düşmanlığınız nedeniyle sözlerime gereken değeri vermeyecek, söylediklerime uymayacaksınız. Bana yönelik sözlerinizden bunu anlıyorum.
Ey kavmim! sizlere Nuh (a.s.), Hud (a.s.) ve Salih (a.s.) peygamberleri ve kavimlerini hatırlatırım. Onlarda benim gibi kavimlerine irşat ile görevlendirilmiş birer peygamberdiler. Onlar görevlerini çok iyi yaptıkları halde kavimleri onlara uymadı ve sonunda helak oldular. Lut (a.s.) kavminin başlarına gelen azapların bıraktığı izler, görüp ibretler almak üzere hemen yanı başınızdadır. O azap ve helak yurdu sizlere çok yakındır. Gördüklerinizden, duyduklarınızdan dersler alın. Çokça tövbe ve istiğfarlarda bulunun. Rabbinizden günahlarınızın affını isteyin. Şüphesiz ki Rabbim merhametli ve affedicidir. Af ve mağfiret kapıları ancak tövbe ve istiğfar edenlere açıktır. Sizlerde çok, çok tövbe ve istiğfarda bulunun da O’nun rahmet ve mağfiretine kavuşasınız dedi. (Hud 89-90)
Medyen kavminin Şuayp’a (a.s.) tepkileri ise çok sert oldu.
-Ey Şuayp! Sen bu sözlerinle bizlere fakirliğe, muhtaçlığa ve zayıflığa tavsiye etmektesin. Çalışmadan, bir gayret sarf etmeden kazandırmak akıllı işi midir? Bizler akıllı ve güçlü olduğumuzdan şu fakirlerden üstünüz. Bu yüzden kazandıklarımız bizimdir. Biz mallarımızdan fakirlere vermeyiz ve ölçü aletlerimizi de istediğimiz gibi kullanırız. Söylediğin konularda bizler Sana uyucu değiliz. Sen bizler için kötü bir yoldasın. Şu kötü yolunda da bizlere karşı fazla ileri gitme. Ey Şuayp! Şunu unutma. Eğer kavmimizin içinde üstün ve şerefli kişilerden akrabaların olmasaydı, şüphesiz ki Seni taşlayarak öldürürdük dediler. (Hud 91)
Şuayp (a.s.) kavminin tehditlerine, karşı koymalarına,
çok kötü davranmalarına rağmen; bıkıp, usanmadan irşat görevini yerine
getirmeye uğraşıyordu.
İman etmeyi kibirlerine yediremeyen bazı Medyen ileri
gelenleri toplanıp Şuayp’ın (a.s.) yanına geldiler.
-Ey Şuayp! Sen ve yanındaki iman edenler ya memleketimizden çıkıp gidecek yahut da dinimize geri döneceksiniz. Bunun üçüncü bir yolu yoktur. Düşün taşın, buna göre karar ver dediler.
Şuayp (a.s.):
-Biz istemesek de şu dediğinizi yapacak mısınız? Allah (c.c.) bizi doğru yola iletmiş, dalâletten kurtarmışken Onu bırakıp sapık dininize dönersekAllah’a (c.c.) iftira etmiş oluruz. Bu bizim için olacak iş değildir. Meğerki Rabbim böyle olmasını dileye. O her şeyi en iyi bilendir. O ilmiyle her şeyi kuşatan, her şeye gücü yetendir. Biz sadece O’na güvenip, O’na dayanırız. O hüküm verenlerin en hayırlısıdır dedi.(Hud 93)
Medyen kavmi ileri gelenleri Şuayp’ın (a.s.) yanındaki müminlere dönerek:
-Sizler Şuayp’a uyarsanız, Onu terk etmezseniz en büyük zarara uğramışlardan olacaksınız. Bizler sizleri memleketimizden sürüp çıkarırız. Eğer çıkıp gitmezseniz ant olsun ki sizleri azap çektirerek öldürürüz deyip korkutmaya çalıştılar.
Müminlerde:
-Biz Şuayp’a (a.s.) inanmış mümin kişileriz. O bizim peygamberimizdir. Onun sözleri bizimde sözümüzdür. Biz sadece Allah’a (c.c.) dayanır, ondan yardım dileriz dediler.
Müşrikler geri dönerlerken birbirlerine:
-Şu Şuayp muhakkak ki yalancıdır. Aman dikkat edin. Sizi de dininizden döndürmesin derlerdi.
Şuayp (a.s.) kavminin tatlı dille, güzellikle yola gelmeyeceğini anlayınca onlara ilâhi azapla korkutmaya, tehdit etmeye başladı. Fakat kavmi diğer sözleri gibi bu sözlerini de inanmadılar, içlerinden bazıları Onu alaya aldılar. Bunun üzerine Şuayp (a.s.):
-Ey kavmim! Ben sizleri çok kötü bir yolda görüyorum. Geçmişten dersler almıyorsunuz. Sizler peygamberinizi dinlemediğiniz gibi Onu kötülüyor, karşı geliyorsunuz. Şüphesiz ki Rabbimin rahmeti kadar azabı da haktır. Sizler sonucu bekleyiniz. Bende bekleyicilerdenim dedi.(Hud 93)
-Ey Şuayp! Sen ve yanındaki iman edenler ya memleketimizden çıkıp gidecek yahut da dinimize geri döneceksiniz. Bunun üçüncü bir yolu yoktur. Düşün taşın, buna göre karar ver dediler.
Şuayp (a.s.):
-Biz istemesek de şu dediğinizi yapacak mısınız? Allah (c.c.) bizi doğru yola iletmiş, dalâletten kurtarmışken Onu bırakıp sapık dininize dönersekAllah’a (c.c.) iftira etmiş oluruz. Bu bizim için olacak iş değildir. Meğerki Rabbim böyle olmasını dileye. O her şeyi en iyi bilendir. O ilmiyle her şeyi kuşatan, her şeye gücü yetendir. Biz sadece O’na güvenip, O’na dayanırız. O hüküm verenlerin en hayırlısıdır dedi.(Hud 93)
Medyen kavmi ileri gelenleri Şuayp’ın (a.s.) yanındaki müminlere dönerek:
-Sizler Şuayp’a uyarsanız, Onu terk etmezseniz en büyük zarara uğramışlardan olacaksınız. Bizler sizleri memleketimizden sürüp çıkarırız. Eğer çıkıp gitmezseniz ant olsun ki sizleri azap çektirerek öldürürüz deyip korkutmaya çalıştılar.
Müminlerde:
-Biz Şuayp’a (a.s.) inanmış mümin kişileriz. O bizim peygamberimizdir. Onun sözleri bizimde sözümüzdür. Biz sadece Allah’a (c.c.) dayanır, ondan yardım dileriz dediler.
Müşrikler geri dönerlerken birbirlerine:
-Şu Şuayp muhakkak ki yalancıdır. Aman dikkat edin. Sizi de dininizden döndürmesin derlerdi.
Şuayp (a.s.) kavminin tatlı dille, güzellikle yola gelmeyeceğini anlayınca onlara ilâhi azapla korkutmaya, tehdit etmeye başladı. Fakat kavmi diğer sözleri gibi bu sözlerini de inanmadılar, içlerinden bazıları Onu alaya aldılar. Bunun üzerine Şuayp (a.s.):
-Ey kavmim! Ben sizleri çok kötü bir yolda görüyorum. Geçmişten dersler almıyorsunuz. Sizler peygamberinizi dinlemediğiniz gibi Onu kötülüyor, karşı geliyorsunuz. Şüphesiz ki Rabbimin rahmeti kadar azabı da haktır. Sizler sonucu bekleyiniz. Bende bekleyicilerdenim dedi.(Hud 93)
Şuayp’ta (a.s.) kavminin imana gelmesinden ümidi kesmişti. Cenab-ı Haktan (c.c.) kavmi hakkında takdir-i İlâhinin tecellisini istedi, bunun için dua etti. Bu ara müşriklerde Şuayp’ı (a.s.) ve iman edenleri ortadan kaldırmak için planlar ve hazırlıklar yapmaktaydılar.
Allah-ü Teala (c.c.) Şuayp’a (a.s.) vahyederek müminlerle birlikte hemen dışarı çıkmalarını, oradan uzaklaşmalarını bildirdi. Şuayp’ta (a.s.) hemen müminleri toplayarak oradan uzaklaşmaya hazırlandılar.
Yüce Allah (c.c.) önce Medyen üzerindeki esintileri, rüzgârları kesti. Üzerlerine yakıcı, kavurucu bir sıcaklık saldı. Öyle ki yaprak dahi oynamıyordu. Medyen halkı sıcaklardan bunalınca evlerine sığındılar. Fakat sıcaklık gitgide arttı. Medyen ülkesini sardıkça sardı. Halk evlerinde de bunalmaya, kavrulmaya başladılar. Ardından alev dili gibi kızgın bir yel esmeye başladı. Yedi gün boyunca bu kavurucu yel esip durdu. Sıcaklık kuyuları kuruttu. İçecek su bulamaz oldular. Yerin sıcaklığından ayakların etleri dökülmeye başladı. Kendilerini yerden yere attılar ama ne gölge, ne de başka bir şey fayda vermedi.
Medyen halkı iyice bunaldıkları, ne yapacaklarını şaşırdıkları sırada büyük bir deprem başladı. Medyen yurdunun altını üstüne getirdi, taş üstünde taş bırakmadı, hiç yaşanmamış bir duruma soktu.(Hud 94-95) (Araf 91-92)
Depremin ardından yerin altından dalga, dalga gelen bir Sayha dağları yerinden oynattı. Dünyayı Medyen halkının başına yıktı. Hepsi de helak oldu. Müşriklerden kurtulan olmadı.
Medyen halkı iyice bunaldıkları, ne yapacaklarını şaşırdıkları sırada büyük bir deprem başladı. Medyen yurdunun altını üstüne getirdi, taş üstünde taş bırakmadı, hiç yaşanmamış bir duruma soktu.(Hud 94-95) (Araf 91-92)
Depremin ardından yerin altından dalga, dalga gelen bir Sayha dağları yerinden oynattı. Dünyayı Medyen halkının başına yıktı. Hepsi de helak oldu. Müşriklerden kurtulan olmadı.
Bütün bunlar olurken Şuayp (a.s.) ve yanındaki müminler yüksekçe bir tepeden olup, bitenleri seyrediyorlardı. Şuayp (a.s.) ilâhi tecellinin oluştuğunu, ilâhi gazabın kavmine sardığını görünce:
-Ant olsun Ey kavmin! Ben Rabbimin emrettiklerini yerine getirdim. Emirlerini size ulaştırdım. İyiliğinizi istedim. Fakat siz bunu anlamadınız. Azabı kendiniz istediniz. Kâfirlerden oldunuz. Siz kavmimden olsanız bile ben sizin için üzülüp, tasalanmam diye seslendi.(Araf 93)
EYKE KAVMİ ,NEREDE NASIL?
Medyen ile Kızıldeniz arasında Eyke adı verilen ağaçlık bir yer daha vardı. Burada oturan kişilere de Eyke kavmi denilirdi.
Şuayp (a.s.) Medyen kavmi gibi onlara komşu olan Eyke kavmine de peygamber olarak gönderilmişti. (Şuara176-177) Eyke kavmi de Medyen kavmi gibi ticaretle uğraşırlar, alırken ayrı, satarken ayrı tartı aleti kullanırlar; alırken fazla, fazla alırlar, satarken de eksik tartarlar, her türlü hileyi mubah görürlerdi. Ayrıca yol üzerlerinde beklerler, pusu kurarlar, gelen geçenleri soymaktan geri kalmazlardı.(Şuara 179-182)
Şuayp (a.s.) Medyen kavmi gibi onlara da irşat için elinden geleni yapmıştı ama pek azı inanmış, iman etmişti. Eyke halkının çoğunluğu onu yalanladılar, sihir yapmakla suçladılar.(Şuara 186) Müminlere olan zulümlerini artırdılar. Şuayp’a (a.s.) şöyle dediler.
-Ey Şuayp! Sen bir takım iddialarda bulunuyorsun, bizde seni inkâr edip yalanlıyoruz. Eğer sözünde doğru isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşürde bizleri helak et. (Şuara 187)
Şuayp (a.s.) Eyke kavminin imana gelmesinden ümidi kesince onları da Allah’a (c.c.) havale etti.(Şuara 188)
Azabın vakti gelince ortalığa kasıp kavuran bir sıcak peyda oldu. Bu sıcak öylesine şiddetliydi ki akan sular bile fıkır, fıkır kaynıyordu. Eykeliler ne yapacaklarını, nereye kaçacaklarını, nereye sığınacaklarını şaşırdılar. Ne yaparlarsa yapsınlar kendilerini sıcaktan koruyacak yer bulamadılar. Serinlemek için içtikleri sularda kaynar olduğundan hararetlerini daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Bu durum yedi gün, yedi gece devam etti.
Sekizinci gün olunca ufuklarında koyu gölgeli siyah bir bulut peyda oldu. Bu kara bulutun koyu gölgeli oluşu nedeniyle bütün Eykeliler bu bulutun altına geldiler, oraya sığındılar, orada toplandılar. Birbirlerini oraya çağırdılar. Eyke yurdunda tek kişi bile kalmamış, herkes bu bulutun altına girmiş, oraya yığılmıştı. Bu arada hiç ummadıkları bir olay oldu. Kara buluttan üzerlerine ateşler, yıldırımlar yağmaya başladı. Bütün Eyke halkı helak oldu. (Şuara 189)
Medyen ve Eyke yurtları Allah’ın (c.c.) gazabına uğrayıp, helak edilince Şuayp (a.s.) yanında bulunan az sayıda müminle Mekke taraflarına gidip, oraya yerleşti. Vefatına kadar orada yaşadı. Vefat ettiğinde yüz kırk yaşında idi. Onu Rükn ile Makam-ı Şerif arasına defnettiler.
Bknz:Şuayb peygamber
http://peygamberlerinhikayeleri.blogspot.com.tr/p/suayb-peygamber.html